25 Ağustos 2011 Perşembe

Pazırık halısındaki atlı motifleri


Atların hepsi kuvvetli ve asil görünümde açık griye yakın mavimsi bir renkte dokunmuşlardır. Kuyrukları Pazırık kurganlarından çıkan at kalıntılarında olduğu gibi düğümlü ve yeleleri kesiktir. Atların hepsi yularlıdır ve bazı yularlarda süs plakaları dahi belli olmaktadır. Atların sırtında keçeden yapıldığı bilinen örtüler görülmekte, eyer görülmemekle birlikte atın göğsünü kapacak şekilde nakışlı halılar olduğu göze çarpmaktadır. Bu halılar üzerinde de yaprak, S ve koç boynuzu figürleri rahatlıkla fark edilmektedir. Atlılar şematik şekilde tasvir edilmişlerdir, yani yürüyenler atlarının sol tarafından ilerlemekte, sağ elleri yularla beraber atın halısının üzerinde bulunmaktadır. Altaylar' da yaşayan Türk toplulukları gibi giyinmiş piyadelerin pantolonları dar ve yapışıktır. Başlıkları portakal renginde, yüzler beyaz, eller sarı, elbiseler kırmızı ve beyaz bantlı, arada lacivert çizgiler görülecek şekilde dokunmuştur. Halının her bir yanında 7 atlı motifi yer almaktadır. Birbirini takip eden süvari teması daha sonra Selçuklu keramiklerinde de karşımıza çıkmaktadır.
Zemindeki birbirinden ayrı olarak 24 karenin her birinin içinde yer alan çiçek motifleri, Eski Türkmen halılarında görülen sekizgen "Türkmen gülü motifi"nin ilk çıkış noktası ve en erken örnekleridir, daha soma Orta Asya'nın Türk toplulukları arasında da bu motifin geliştiği gözlenmiştir


Pazırık halısındaki Türkmen gülü yada Hun gülü motifi
Halının kullanım alanı konusunda da çeşitli fikirler ortaya sürülmüş, Kurt Erdmann bu halının battaniyeye benzediğini ve şabrak (terlik,çaprak) olarak kullanılmış olabileceğini belirtmiş, bazı araştırmacılar çok ince yapısından dolayı bunun bir zemin halısı olarak dokunmadığını,özel törenlerde eyer altında kullanılmak üzere,bazı araştırmacılar ise bir zar oyununda kullanılmak üzere dokunmuş olabileceğini belirtmişlerdir (Diyarbekirli 1972,Tekçe 1993).
İç Asya' da gelişen halı sanatının motif ve desen anlayışı ile diğer sanat eserleri arasında büyük bir benzerlik fark edilmektedir. Bununla beraber Bergama, Şirvan, Kaşkay, Buhara tipi halılar ile Kırgız, Kazak , Teke ve Türkmen halılarında Pazırık halısının teknik, üslup ve formunun izlerini görmek mümkündür. Bu benzerliklerden halı desenlerinin gelişmesi konusunda bilgiler ortaya çıkmaktadır.
Pazırık halısından başka, antik Babil şehrinin 80 km. batısında At-tar mağaralarında bulunan halı parçalarının da Türk, İran ve Kopt düğümü ile dokunmuş oldukları tespit edilmiştir. Rus arkeologu Khlopin halıların Güneybatı Türkistan'da M.Ö.2000 yıllarında dokunmuş olabileceğini belirtmiş olmasına rağmen bu çok küçük halı parçalarının halı sanatındaki yeri konusundaki tartışmalar devam etmektedir.
Bundan sonra tarihlendirilebilen en eski halı parçalan ,Sir Mark Aurel Stein tarafından , 1906-1908 yılları arasında Doğu Türkistan'da Lop-Nor gölü civarında ve Lou-Lan kenti arasındaki bölgede yapılan kazılarda ele geçirilmiştir. Bu durumda Pazınk halısı ile bu halı parçaları arasında oldukça uzun bir zaman boşluğu olduğu dikkati çekmektedir. Bulunan halılar küçük parçalar olmakla birlikte düğümlü halı tekniğinin ilerlemiş bir safhasını işaret etmektedir. Düğümlenen yün ipliklerinin uçlan baklava ve stilize çiçek motiflerinin daha iyi belirmesini sağlamayacak şekilde kırpılmıştır. Londra, Berlin ve Delhi müzelerinde saklanan bu halıların M.S.3-4.yüzyıllardan kaldığı ,tek çözgü teli üzerine düğümleme tekniğiyle yapıldığı, çözgü ve atkıların doğal renklerde ,oldukça kaba ve sert bir yünden yapılmış olduğu, bazılannda her düğüm sırasından sonra beş sıra atkı geçirildiği ifade edilmektedir. Motifler mavi, sarı, yeşil, kırmızı ve kahverengi renklerde, basit geometrik hatlı olup, dikey-yatay zikzak çizgiler, baklavalar, kancalar ve bitkisel figürleri andıran şekillerden oluşmaktadır (Tekçe 1993).
M.S.5-6. yüzyıllara tarihlendirilen bir diğer parça A. Von Le Coq tarafından Kuça yakınlarında Kızıl'da bir tapınakta bulunmuştur ve bugün Berlin İslam Sanatları Müzesindedir (Öney 1992). Çözgü ve atkıları sert yünden, ilmeleri ince yumuşak yünden olup ,ilmeler tek çözgü üzerine bağlanmıştır. Motifleri kırmızı zemin üzerine siyahla çerçevelenmiş sarı renkli ejderha kuyruğundan oluşmaktadır.
1935-1936 yıllarında Carl J. Lamm tarafından Mısır'da Eski Kahire (Fustat)'da bulunan 100'e yakın hah örneği arasında M.Ö.7-9. Yüzyıllara tarihlendirilen, bordüründe kufi yazı motifleri bulunan kitabeli bir örneğe rastlanmıştır (Aslanapa 1984). Bu örnekte H.102 (702/1) ya da H.202 (817/8) tarihi okunabilmektedir, Abbasi devri halısı olarak kabul edilen bu parçada da Orta Asya'da bulunan diğer parçalarda olduğu gibi tek çözgü teli üzerine düğüm atıldığı dikkati çekmektedir. Bu halı örneğinin İslam sanatında düğümlü halıların başlangıcı olabileceği belirlenmiştir. Yine Fustat'da bulunup bugün New York Metropolitan müzesinde muhafaza edilen , kufi yazılı bordürü olan bir diğer parça da aynı düğümleme tekniği ile dokunmuştur. Kufi yazı Abbasi devrindeki yazıya göre daha gelişmiş olup, 12. Yüzyıl geç Fatımi devrine tarihlendirilmekte ve Mısırda bulunmuş olan bu halıların nerede yapıldığı bilinmemektedir. 10-11. Yüzyıl kaynaklarında Irak ve İran bölgesinde halı dokunduğu çeşitli kaynaklarda bahsedilmekte ancak bunların düğüm tekniği konusunda bilgi verilmemektedir. İspanya halılarında da kullanılan tek çözgü teline düğüm atma tekniği İspanyol düğümü adıyla da bilinmekte ve M.S.3-6. yüzyıllara tarihlendirilen Orta Asya halı parçalarının hemen hepsinde kullanıldığı belirtilmektedir. Mısır' da bulunan bazı halı parçalarının desenleri Sasani kumaşlarının desenlerine benzemektedir ve aynı motiflere Samarra fresklerinde de rastlanması dikkati çekmektedir. Çeşitli kaynaklarda 9. yüzyılda Abbasi sanatında Türk sanatı etkilerinin görülmeye başlandığı ve böylece İspanyol düğüm tekniğinin İslam halı sanatına girdiği ifade edilmektedir. 8-9 yüzyıl Uygur duvar resimleri ve minyatürlerinde görülen bazı halı tasvirlerindeki desenlerin keçe ürünlerde görülen desenlerle aynı olduğu ve bu yüzden tasvirlerde halı olduğu zannedilen yaygıların aslında keçe olabileceği ileri sürülmektedir. Mısırda bulunan örneklerin dışında 6. yüzyıldan 13. yüzyıla kadar düğümlü halı tarihinde ikinci büyük boşluk söz konusudur (Yetkin 1991, Tekçe 1993, Aslanapa 1997a). Bu aradan sonra halı sanatına ait en önemli buluntular 13.yüzyılda Selçuklu devrinde Anadolu'da görülmektedir (Öney 1992). El dokusu halı İslam kültür ortamına ve Anadolu'ya 11. yüzyılda Selçuklular döneminde bozkır sanatının bir armağanı olarak girmiş ve batıya doğru yayılmıştır. Kurt Erdmann Safaviler döneminde şahların ömürlerinin büyük bir bölümünü çadırda geçirdiklerini belirterek,göçer yaşamı ile halı üretimi arasındaki sıkı ilişkinin vurgulanması gerektiğini belirtmektedir (Özbel 1949a, Kuban 1993).
Türk el dokusu halı sanatı tarihinde ilk defa düzenli ve sürekli bir gelişmenin başlangıcı; 1905 yılında Konya Aleaddin Camiinde Anadolu Selçuklularından kalan orijinal, Gördes düğüm tekniği ile dokunmuş, üçü bütün ve beşi parça halinde olmak üzere 8 halının bulunması ile olmuştur. İstanbul Türk ve İslam Eserleri Müzesinde sergilenen bu Selçuklu halıları 15 m2 'ye varan büyük boylarda olup ,renk ve desen yönünden oldukça zengindir. El dokusu halıcılığın diğer İslam ülkelerine yayılması, Türklerin batıya doğru ilerlemesiyle ilgilidir. 11. Yüzyıldan itibaren Horasandan inerek İran'a hakim olan Selçuklular, düğümlü halı tekniğini bütün Yakındoğu'ya tanıtmışlardır. Ancak İran Selçuklularının hakim olduğu devrede 11-12. yüzyıl halıları günümüze kadar gelememiştir. Selçukluların Anadolu'ya gelmeden önce yaptıkları halılardan hiçbiri günümüze kadar gelememiştir. Ancak bulunan bazı Çin rulolarında görülen halı tasvirleri bunların varlıkları hakkında bilgi vermektedir (Yetkin 1984).
1990 yılında başlayan yeni keşif ve araştırmalarla birlikte, Tibet'te 4 adet eski hayvan figürlü halı bulunmuştur. Bu halılar 13. yüzyıl ortalarına tarihlendirilmiş olup Anadolu'dan geldikleri ve Eski Anadolu Selçuklu halılarına benzedikleri ifade edilmektedir. Tibet Budist manastırlarından gelerek dünya müzeleri ve özel koleksiyonlarca astronomik fiyatlarla satın alınan bu halılarda "hayvan içinde hayvan " diyebileceğimiz figürler yanında, bir tanesinde ileri derecede stilize insan yüzleri bulunduğu belirtilmektedir (Aslanapa 1997b).
14-15. Yüzyıl minyatürlerinde görülen halı tasvirlerinin, bu devirde dokunduğu tahmin edilen orijinal halıların en güzel örnekleri olduğu tahmin edilmektedir. Bu halı tasvirlerinde görülen geometrik şekiller ve kufi yazılı bordürler Konya halılarının motif özellikleri ile aynıdır (Yetkin 1991, Aslanapa 1997a).
13.       yüzyıl sonlarına doğru Anadolu'dan geçen ünlü Venedikli gezgin Marko Polo, Anadolu'da dokunan halılardan övgüyle söz etmekte ve başlıca merkezler olarak Konya , Sivas ve Kayseri'yi göstermektedir. Marko Polo 'dan kısa bir süre sonra
14.                     yy'ın            başlarında , Anadolu'da seyahat eden Tanca'lı İbni Batuta , bir çok İslam ülkelerine Anadolu'dan Konya ve Aksaray'dan halı ihraç edildiğini yazmaktadır. Selçuklu halıları bazı araştırmacılar tarafından, ortaya çıkarıldıkları yerler göz önüne alınıp çeşitli gruplara ayrılarak incelenmişlerdir. Buna göre başlıca Selçuklu halıları ve bu halıların belirgin özellikleri şu şekildedir (Önder 1966, Yetkin 1991, Dölen 1992).

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder